Geçmiş yaşanmış ve bitmiştir. Geçmiş günler, geçmiş insanlar ruha güzel bir tat bırakmıştır ve her geçen seneler bu tat buruklaşır fakat yine de dinmez, insan o günlere duyduğu özlemi dindiremez; çünkü gelecekte öyle güzel günlere sahip olacağı öyle güzel insanları tanıyacağı muammadır.
İnsan geçmişte yaşadığı kötü günleri bile özlemle anar, ilk başta bu durum garip gelse de doğaldır; çünkü o kötü günlerin bitmesiyle ortaya bir lezzet çıkmıştır ve şükrederiz bu kötü günlerin geride kalmasına.
Eski denilen, geçmiş denilen hep bir devirdir aslında, çocukluk özlenir, gençlik özlenir, eşyalar özlenir, şarkılar özlenir, insanlar özlenir.
İnsanoğlu ruhsal ve duygusal doyum olmadan yaşayamaz, koşmaya başlar bir yerlere yetişmeye çalışır, bir bakar ruh arkada kalmış, ruh ”eski’ ‘de kalmış, işte o zaman ” bir şeyler eksik ” duygusu uyanır, eskiler hatırlanır, özlenir lakin geri dönüş zordur.
Bir kere kıymet bilir insan, o da elindekini kaybettikten sonra. Olmayana özlem duyar, zamanında kıymetini bilmediğimiz için özleriz tıpkı şu anın kıymetini bilmediğimiz gibi ne bilirsin belki gün gelecek bugünü de özleyeceğiz.
Bazen çocukluk gelir aklına; bizim çocukluğumuzda saklambaç vardı, sokak aralarında oynanırdı futbol, kale direkleri taştandı üst üste iki taş. Yediğimiz gollere ” taşın üstünden geçti sayılmaz ” derdik ne masum günlerdi o günler. Futbolcu kartlarımız vardı uğruna kavga ettiğimiz ama 10 dakika sonra barışır kartları değiştirirdik. Şimdi bugüne bakıyorum ne eski dostlar kalmış ortada ne de eski imkânlar.
Geçmiş zor koşullarda yaşanmış olmasına rağmen özlendi; şarkılar özlendi, sohbetler özlendi, insanlar özlendi, samimiyet özlendi ama kayboldu gitti işte neylersin.
Hani
İnsan Neden Geçmişe Hasret?
Geçmiş yaşanmış ve bitmiştir. Geçmiş günler, geçmiş insanlar ruha güzel bir tat bırakmıştır ve her geçen seneler bu tat buruklaşır fakat yine de dinmez, insan o günlere duyduğu özlemi dindiremez; çünkü gelecekte öyle güzel günlere sahip olacağı öyle güzel insanları tanıyacağı muammadır.
İnsan geçmişte yaşadığı kötü günleri bile özlemle anar, ilk başta bu durum garip gelse de doğaldır; çünkü o kötü günlerin bitmesiyle ortaya bir lezzet çıkmıştır ve şükrederiz bu kötü günlerin geride kalmasına.
Eski denilen, geçmiş denilen hep bir devirdir aslında, çocukluk özlenir, gençlik özlenir, eşyalar özlenir, şarkılar özlenir, insanlar özlenir.
İnsanoğlu ruhsal ve duygusal doyum olmadan yaşayamaz, koşmaya başlar bir yerlere yetişmeye çalışır, bir bakar ruh arkada kalmış, ruh ”eski’ ‘de kalmış, işte o zaman ” bir şeyler eksik ” duygusu uyanır, eskiler hatırlanır, özlenir lakin geri dönüş zordur.
Bir kere kıymet bilir insan, o da elindekini kaybettikten sonra. Olmayana özlem duyar, zamanında kıymetini bilmediğimiz için özleriz tıpkı şu anın kıymetini bilmediğimiz gibi ne bilirsin belki gün gelecek bugünü de özleyeceğiz.
Bazen çocukluk gelir aklına; bizim çocukluğumuzda saklambaç vardı, sokak aralarında oynanırdı futbol, kale direkleri taştandı üst üste iki taş. Yediğimiz gollere ” taşın üstünden geçti sayılmaz ” derdik ne masum günlerdi o günler. Futbolcu kartlarımız vardı uğruna kavga ettiğimiz ama 10 dakika sonra barışır kartları değiştirirdik. Şimdi bugüne bakıyorum ne eski dostlar kalmış ortada ne de eski imkânlar.
Geçmiş zor koşullarda yaşanmış olmasına rağmen özlendi; şarkılar özlendi, sohbetler özlendi, insanlar özlendi, samimiyet özlendi ama kayboldu gitti işte neylersin.
Hani her bayram sabahı büyüklerimiz iç çekerek ” nerede eski bayramlar ” der ya işte o zaman düşünürsün bayramlar mı değişti yoksa insanlar mı? Özlenen eski bayramlar mı yoksa gençlik mi? Özlenen eskinin samimiyeti mi?
İnsan her hâlükârda geçmişi özler; çünkü her geçen gün bizi yolun sonuna bir adım daha yaklaştırır.
Geçmiş, elde olmasa da hafızadadır en azından, Gelecek ise ne elde ne de hafızadadır. Sadece bir ümit, bir bekleyiştir.